AT BİNİCİSİNE GÖRE KİŞNİYOR MU?

AT BİNİCİSİNE GÖRE KİŞNİYOR MU?

Bizim dünyalar güzeli ülkemizin, kendisi gibi güzel insanlarının, her biri birer ders, birer okul olan ne çok sözleri, ne çok davranışları var.

Bu halkın, bu milletin içinde büyü, okula gitmene, kitaplar okunmana gerek yok!

Güngörmüş, acılar yaşamış, zaferler kazanmış her kökenden bireyiyle Büyük Türk Milletimiz, hep başı dik kalmış,hep onurla yaşamış.

Onun için bizde her hal ve şerait için arı laf çok, arı söz çok, atasözü çok,

Yaşar Kemal, bir zamanlar, yaygın olarak dile getirilen, “Okur yazar oranımız yüzde altmışa çıkarsa, Türkiye fakirlikten de, cahillikten de kurtulur.” sözüne gönderme yaparak, “Okuma yazma oranımız yüzde yetmişe çıktı; benim umudum yüzde otuzda.” demiş; eğitim-öğretimin yanlışlığına vurgu yapmış.

Oysa biz, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen bir medeniyetin evlatlarıyız.

Okula, okutana, öğretene böyle değer verir, başımızın üstünde tutarız.

Ali Rıza Binboğa, 1975 yılı Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye Elemelerine katıldığı İlköğretmen şarkısında, “Yirmi dokuz kere kırk yıl kölesiyiz öğretmenin” diyordu.

Cumhuriyet böyle bir kültürle girdi Milli Eğitime.

17 Nisan 1940’da Hasan Ali Yücel’in Bakan olmasıyla kurulan Köy Enstitüleri, dört bir yanı Türk icadı bir sistemdi.

Hedef, kırk bin köye öğretmen yetiştirmekti.

Hedef, nüfusunun yüzde sekseni köyde yaşayan, nüfusunun sadece yüzde ondan azı okur yazar olan Türk Milletine ışık götürmekti.

Hedef, köylere meşale olacaköğretmenler göndermek ve,

Nazım Hikmet’in,

“O topraktan öğrenip

Kitapsız bilendir

Hoca Nasreddin gibi ağlayan

Barburtlu Zihni gibi gülendir

Ferhat’tır

Kerem’dir

Ve Keloğlan’dır…”

dediği Türk köylüsünü gerilikten, fakirlikten kurtarmak, kalkınmayı köyden başlatmaktı.

Biri de bizim Akçadağ olan, her yöreden yirmi bir ilin, tarıma elverişli toprakları üzerinde ve de demir yollarına yakın yerlerinde Köy Enstitüleri açıldı.

Bu okullarda, ilkokul mezunu sayılan öğrenciler hem teorik dersler alıyor, hem de modern tarım, besicilik, arıcılık, ustalık konusunda tarlada bahçede, atölyede eğitim alıyor, kendi binalarını kendileri yapıyordu, kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılıyordu.

Bu müthiş, bu canhıraş çalışmaya tabiidir ki,‘göz değdi’, emperyalistlerin gözüne geldi.

Ki, önce 1946’da Öğretmen Okullarına dönüştürüldüler, sonra da 1950’de de kapatıldılar.

Sebep, uçsuz bucaksız Anadolu yazılarında Türkiye’mizin aydınlık geleceğine çığır açmalarıydı.

Batı’nın baskısı, hilesi, müdahalesi önlenemedi.

Sonrasındaki, ilkokullara dağıtılan Amerikan Marshall yardımları, süt tozları, gravyer peyniri, unları, ortaokullarda ders veren, bizimde Atatürk Ortaokulunda İngilizce dersimize gelen Amerikalı eğitim gönüllülerini unutmadık…

Burada, tam yerine gelmiş olarak, on yıl kadar önce, Kırşehir Baro Başkanlığı da yapan Eski Kültür Bakanımız Gökhan Maraş’ın bana, “Başkanım, Milli Eğitim Bakanlığında Amerikalıların büroları vardı. Sabah mesai saatiyle geliyorlar, akşam mesai bitti mi gidiyorlar.” demişti.

Amerikalıların ne işleri vardı Bakanlıkta, hangi anlaşmaya dayalı olarak geliyorlardı oraya?

Milletimiz de kendince haklı sebeplerle, bu okullara, bu Köy Enstitülerine sahip çıkmadı.

Okullara bir diyeceği yoktu ama yetiştirilen öğretmen özelliğine vardı.

Modernlik adına, laiklik adına, akılcılık adına, hele hele Atatürkçülük adına, yoldan çıkış, din karşıtlığına yöneliş, milletin maddi manevi değerleriyle, örfiadetiyle barışık değil çatışık olmak hali, algıcılar tarafından daha daabartılarak komünist mektepleri olarak damgalanıp,millete anlatılınca vatandaşımız sahip çıkmadı.

İşte sana, memleket için bir güzel emeğin, bir güzel milli projenin gizli ajandası olanlar tarafından hatalı, milletin kaim değerlerine yabancı içeriğe sokulması ve sonunda heder olması.

Yeri gelmişken söylemek istiyorum ki, Cumhuriyet Devrimleri sırasında özellikle eğitim konusundasürecin içinde kurumsallaşan, su başlarını tutup akışı yönlendiren, projede, tatbikatta yönetici olan bir kısım ‘iç güçlerin’, Atatürkçülük, laiklik, çağdaşlık, gerilikten, cahillikten kurtulma kisvesi altında, Türk Milletini dininden, inancından, öz tarihinden, öz kültüründen, öz benliğinden koparıp, kimliğinden soyutlayıp aykırı mecralara evirme, çevirme, adeta yeni bir millet meydana getirme, adeta kendi meşrebine benzetme çabaları, Atatürk’ün hedeflerinden kopulmak, herkesin zararına olunmak sonucunu doğurmuştur.

Bunun yaygın akıl hocalığı da kurumsal olarak Cumhuriyet Gazetesi üzerinden yürütülüyordu.

Yıllarca, her gün, her satırını okuduğum bu gazetede, yaygın okuyucusu olan Mustafa Ekmekçi, bir yazısında, Türkiye’de kişi başına düşen et tüketiminin Avrupa’ya göre çok, çok düşük olduğunu söyleyip, rakamlar verdikten sonra, domuzun çabuk üreyen ve büyüyen bir hayvan olma özelliğini belirtip, “Vatandaşlarımızın et ihtiyacını karşılamak için, Türkiye’de domuz çiftlikleri kurulmalıdır.” diye yazdığını unutamam.

Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, bu aykırı süreç, bu bozuk gidişat Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde, doğru, gerçekçi, herkes için faydalı mecrasına sokulmuştur.

Bunun için düzenli, tertipli yoğun bir çabanın harcandığını farkediyorum.

Bunun, maddi kalkınma seferberliğinin ikinci ayağı olan manevi kalkınma, öz benliğine dönme seferberliği olarak yerine getirilmekte olduğunu ayan beyan görüyor, büyük bir gurur ve mutlulukla katkı sunmaya çalışıyorum.

Köy Enstitüleri, milletle barışık bir çizgiye getirilip, milletin sahip çıkması sağlanamadığından, hazin son engellenememişti.

Şimdi, tam burada da diyeyim ki, Türk Milleti Erdoğan’ı sevip, sayıp, ona inanıp, güvenip arkasından gitmeseydi, tanklara, mermilere bağrını siper etmeseydi, 15 Temmuz Türkiye Cumhuriyetini yıkma, Serv’i diriltme Darbe Kalkışması önlenebilir miydi?

Yukarıda, yazının başında, milletimizin ne güzel sözleri var demiştim.

Mesela, “At binicisine göre kişner” demişler.

Ankara’nın seferberlik hali çalışmasına ne kadar uyumlu, ne kadar duyarlı, ne kadar diriyiz?

Hepimiz kendimize soralım.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Selahattin Sarıoğlu - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Malatya Busabah Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Malatya Busabah hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Malatya Busabah editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Malatya Busabah değil haberi geçen ajanstır.



Anket Malatya'da yerinde dönüşümü kim yapmalı?
Tüm anketler