Bir elinde yemek kaşığı, diğer elinde bulaşık bezi görmeye alışık olduğumuz kadınlar, iş gücü piyasasının bir parçası olmaya devam ediyor. “Kadının gücü” denilen olgunun güzel bir örneği olan Nihal Arıcak da iş gücünün sadece erkeklere ait olmadığının en açık göstergesi. Bu haftaki röportajımızın konukları işletme sahibi Nihal Arıcak ve işletme çalışanı Neslihan Akgün…
-Sizi tanıyabilir miyiz?
Nihal Arıcak: İşletme sahibi olmadan önce bazı girişimlerde bulundum. Üniversitelere giriş ve kamu personeli seçme sınavlarına hazırlanıyordum. İki defa üniversiteye kayıt yaptırmaya hak kazandım ama okumak kısmet olmayınca bu kez ticarete atılmaya karar verdim.
-Şehrin en işlek bölgesinde işletme sahibisiniz. Erkek çalışan olmaması sizin açınızdan ürün getirip yerleştirme açısından zor olmuyor mu?
Nihal Arıcak: Erkek ya da kadın hiç fark etmez önce insan kendisine hangi işi yapıyorsa onu yapabileceğine inanmalı. Duyarlarsa kızmasınlar ama erkeklere taş çıkarıyoruz diyebilirim. Ticarete önce kendime inanarak başladım. Tabi geçmişten gelen birkaç iş tecrübem vardı. Özel birkaç firmanın distribütörlüğünü yapmıştım. Belli bir seviyeye gelmiştim. O alanda yüzde 15 oranında başarı elde etmiştim ama daha yüksek başarı tutturmak gerekiyordu. Bunu yapamayınca birçok seminere katıldım. O seminerlerde başarının gerekliliğini, yılmamanın gerekliliğini sana yapamazsın diyen insanların çok olacağını, eleştiren insanların çok olacağını öğrendim. Ben bu işe başladığım zaman gelen müşterilere ‘buyurun hoş geldiniz’ demem bile eleştirildi. Ama ben ciromun arttığına baktım, işler yürüyorsa demek ki doğru yoldayım dedim. Olumsuz eleştiri yapan insanları dinlememem gerektiğini öğrendim. Her zaman ayağımı yorganıma göre uzattım. Eğer toptancıdan ürün alıyorsam aldığım hizmetin karşılığında hemen ücretini ödedim. Eğer ikinci bir ürünü alabilecek gücüm varsa o zaman alacağımı düşündüm. Tabi ki bu yolda yürürken destek aldım.
-Herhangi bir kurumdan maddi destek aldınız mı?
Nihal Arıcak: En büyük desteği eşim sağladı. Çevredeki çoğu insan arkamızda durdu sahip çıktı. Ama ilk başlarda eleştiri daha fazlaydı onun içinde açıkçası onları pek dinlemedim. Hiçbir kuruluştan maddi bir teşvik de almadım. Daha önce abim burada esnaflık yapıyordu. Yılların ona verdiği bir yorgunluk vardı. Pek fazla ilgilenemiyordu. Çok az bir birikimle işletmeciliğe atıldım. Çok şükür Allah ‘yürü ya kulum!’ deyince yaklaşık 4 sene oldu bu günlere kadar geldim.
-Erkek çalışanlarınız yok…
Nihal Arıcak: Evet öyle. Yük geldiği zaman kendimiz indiriyoruz. Bazen yük geldiği zaman minibüs esnafı eğer dükkan önüne park ediyorsa onlardan araçlarını kaldırmalarını isteyebiliyoruz. Genelde çevremizdeki kadın arkadaşlarla el birliği ile hemen trafiği aksamamak için yük indirme işlemini yapabiliyoruz. Pazarlamacı arkadaşlar da tahmin ediyorum, bizlerden memnunlardır. Bazen onları da yorabiliyoruz. Yaşımda olan bayan çalışan almayı tercih ettim. Maalesef genç kadın kardeşlerimle uyuşamadım. Beylerle uyuşamadım. Çünkü onların eline temizlik bezini veremiyoruz.
-İşletmenizin çok temiz olması hemen göze çarpıyor. Bütün işletmelerin böyle olması gerekiyor elbette ama bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Nihal Arıcak: Şarküteri dükkanının her an çok temiz olması gerekiyor. Biz kadınlar özellikle deterjan ile temizlik yapmayı seviyoruz. Bunlar bizim için önemli olan şeylerdir. Mesela bir zeytin aldığımız zaman müşteriye satmadan önce tadına bakarız. Kalitesine, fiyatına dikkat ettiğimiz gibi sağlıklı olmasına da önem veririz. Yumurtaları alırken sürekli günlük olmasına özen gösteririm. Çünkü o ürünün günlük bitmesi ve tezgahta kalmaması gerekiyor. Sofralara taze ürünleri gitmesi gerekiyor. Neticede burası benim kendi evimdeki mutfaktan farklı değil. Bayan çalışanlarım mutfakta zaman geçirmeyi çok seven arkadaşlarım. Pasta yapmayı yemek yapmayı çok seven insanlar. İş yerinde çökelek, peynir, lor gibi ürünlerle uğraşırken sanki evinin mutfağındaymış gibi çalışırlar. Ev mantısı yapıp müşterilerimize sunuyoruz. Köyde yetişen tavukların satışını yapıyoruz. Tamamen organik olan ürünleri gelen müşterilere satmaya özen gösteriyoruz. Herkesin bu konularda dikkatli olması gerekiyor.
-Boş zamanlarını evde televizyon karşısında evlilik programlarını izleyerek geçiren ev hanımları, genç kadınlar var. Neler önerebilirsiniz bu kadınlara?
Nihal Arıcak: İnanın çoğu kadına dolgun ücret dahi verseniz o televizyon karşısından kaldıramazsınız. Kadınlarımızın çalışmak istemesi gerekiyor. Benim eşimin maddi durumu kötü değildi. Çok şükür ihtiyaç sahibi değildim. İçimde hep ben evde oturmamalıyım diye ukde vardı. ‘Ben kendi paramı kendim kazanmalıyım’ derdim. Günümüzdeki çoğu kadınlar bir işle uğraşmıyor kendilerini yormuyorlar. Mesela 2 kilo yağ alması gerekiyorsa 1 kilo alıp ikincisini nasıl götürebilirim diye düşünen kadınlarımız var. Ben önceki iş tecrübelerimde, erkekler getirsin onlar uğraşsın diyen çok kadınla karşılaştım. Bu şekilde olmamalı diye düşünüyorum. Bana göre bir kadının aile ekonomisine katkıda bulunması gerekiyor.
-Sizi tanıyalım…
Neslihan Akgün: 3 çocuk annesiyim, Nihal Hanım ile işe girmeden yaklaşık 1 sene önce tanıdım. Ben çalışmaya hayatıma ilk olarak erişte keserek, mantı yaparak girdim. İçimde hep çalışma isteğim vardı. Önceden evde kendi ev işlerimle ilgilenirdim. Ama şimdi çalışarak hem ev ekonomisine katkı sağlıyorum hem de çocuklarımın eğitim hayatına yardımcı oluyorum. Benim için patronumla aramda asla para konusu hiçbir zaman önce gelmemiştir. Her gün bu dükkanda 11 saat mücadele veriyoruz. Burası evimiz gibi oldu. Duygusal olmanız, evine ekmek götürüyor olmanız, gülüp ağlamanız bile burada oluyor. En önemli konu çalışma arkadaşlarının birbiriyle uyumlu olmasıdır. Aile ortamı olduğu için arkadaşımın çocuğu benim çocuğum gibi birbirimize karşı anlayışlıyız. Bir çalışan hiçbir zaman ne kendisini ezdirecek, neden patronunu kullanacak. Burada işlerin aksaması hepimizi etkileyeceği için kendi işyerimiz gibi sahipleniyoruz. Bu iş yeri bizim kendi cüzdanımız.
-Çalışmak zor oluyor mu? Çünkü çoğu kadın çalışmayı, para kazanmayı zor bir durum olarak nitelendiriyor…
Neslihan Akgün: Zorlanmıyoruz. Ama bizi açıkçası en çok zorlayanlar kadınlar. Erkek müşterilerimiz bize hem ciddi anlamda saygı duyuyorlar hem de eğer tartıda 50-100 gram fazla gelse de saygılı bir şekilde ‘kızım, hanım kardeşim, sorun değil’ deyip saygı gösterebiliyor. Maalesef kadınlarımız çok zor beğeniyorlar. Çünkü kolay ekmek yiyorlar, kolay para harcıyorlar, karşısındakine hem imreniyorlar hem de küçük görüyorlar. Kendilerinin bizden daha rahat olduklarını biliyorlar ama çalışma hayatı yönünden de imreniyorlar. Kadınlarımız, kızlarımız öncelikle eğitim hayatlarını çok iyi değerlendirmeliler. Ben liseyi bitirmeden terk ettim. Sakın okullarını bırakmasınlar okullarını bırakmasınlar ve kendilerini geliştirsinler. Bizler ailelerimizde aman şunu yapmak aman ona dokunma sürekli kısıtlamalarla büyüdük. Şimdiki aklım olsaydı daha çok şeyi başarabilir daha çok şeyin üstesinden gelirdim. Şimdi başardığım üstesinden geldiğim her konuda mutlu oluyorum.
ÖMER ALİ DELİBAŞ